Somebody That I Used To Know by Gotye on Grooveshark

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Seni Düşündüğüm Türkü/Afşar Timuçin

Seni Düşündüğüm Türkü

Benim bir canla sevip bin özlemle andığım,
Bari gölgeni bırak bana
Su çiçeklerinin en güzel yanları budur,
Giderken gölgelerini verirler suya.
Güz akşamları dal kıpırdamazken,
Suda halkalanan gözleridir
Sen de gölgeni bırak bana.
Gönlümün bin güzelliğiyle inanıp sevdiğim,
Güzelliğini burada ince ince aratma.
Bir kıyıya, bir gün inen fırtına gibi


Birdenbire bir şeyler bırak.
Birşeyleri soğut, birşeyleri yak,
Dağıt birşeyleri, birşeyleri kur.
Kendini hiç yokmuşsun gibi bırakma
Kafamın her yanıyla bir şeyler öğrendiğim,
Sonsuza uzanan sevinç, güzele vurgun tasa
En azından bin yılda arayıp bulduğum,
Bana aşk şiirleri yazdırma artık
Beni burada gölgen gibi bırakma

Afşar Timuçin

24 Ağustos 2010 Salı

GÜNLERİN YAKASINDA ELİM KALACAK/Yılmaz Odabaşı

GÜNLERİN YAKASINDA  ELİM KALACAK

-Nazif Kaleli'nin anısına...-



Ömrümü bu rüzgârlara savurmamı saymazsak,

bu serseri yağmurlarda aklım kalacak.


Yurt büyütüp divane gezerken mapuslarda,

aldırmadan yürüyende ahım kalacak...
                                     















Hep özgür gezdim tutkuların içinde
İğde kokularında anılarım kalacak.


Bütün öpüşmeler şimdi bir yalan belki;
saçlarında kadınların kokum kalacak…


Yanıldım ve yoruldum vuslatların izinde;
beyhude kederlerde sözüm kalacak.

Ölüp gitmek belki hiçbir şey ama;
günlerin yakasında elim kalacak…

Yılmaz Odabaşı

18 Ağustos 2010 Çarşamba

William Shakespeare /Bazen

Bazen




Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan,

Güneş kucağındadır, bilemezsin.

Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,


Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.

Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.

Uçar gider, koşsan da tutamazsın...



William Shakespeare

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Dünya Bir Av Evi/ MEVLANA CELALEDDİN RUMİ

Dünya Bir Av Evi

Dünya Bir Av Evi
Bu öyle tuhaf bir ateş ki bir an bile sabrı,kararı yok.Nasıl olabilir ki hem sevgilinin yanında alevlenmiş,hem sevgilinin yanında değil.
Şekil nasıl ayak direyebilir ki sebatı yok.Öz nasıl elden tutabilir,nasıl yardım ader ki görünmez.
Dünya bir av yeri,yaratıkların hepsi de bir av.Fakat avlananların beyinden,bir eserden başka hiçbirşey belirmiyor.
Her yanda yükler var,denkler var,her yanda biz beyiz,uluyuz diyenler var; fakat asıl beyin konağında ne yük var,ne denk.
Ey can,elini çek de yüzünün rengi görünsün.Çünkü şu görünenlerin hepsi de ancak köpük,ancak şekil,ancak resim.
Nerde toz koparsa orda bir ordu vardır.Çünkü izsiz,dumansız ateş olmaz.
Sen eri tozdan anla,ne biçim erdir,tozundan anla; toz içinde insanı aramaya bak,tozda iş yok.
A bahtı kutlu,sen arar istersen,rahmetine sayı olmayan arayacı da seni arar ister.
Seni sel alıp götürürse anlarsın ki onun yolunda halkın ihtiyarı var gibi görünür amma gerçekte ihtiyar denen şey yoktur.
Yokluk aleminde az söz söylemeye ahdettim amma dikensiz gülü kim görmüş?
Kardeş,tanık ol,biz bu gülün dikeniyiz; bu çeşit diken olmakla da övünülür,arlanılmaz bundan.
MEVLANA CELALEDDİN

10 Ağustos 2010 Salı

öykü

hayattan sadece bir  öyküm olsun istemiştim...
kısa ama güzel bir öykü....
ama o bana sadece anlar vardı..
gelip geçiçi ....
oysa çok şey istememiştim ki...
bana ait bir öyküm olsun istemiştim...

AŞK BİTTİ/AHMET TELLİ

AŞK BİTTİ                                                          

F.E.S. ve öbürleri için


Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
Uzun bir hastalık gibi
Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
Bitti.


Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da


Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım
Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
Belki bir yağmur yağar akşama doğru
Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım


Aşk da bitti diyordu ya bir şair
Aşk bitti işte tam da öyle


Kaynak: Çocuksun Sen
Ahmet Telli

9 Ağustos 2010 Pazartesi

BEKLERKEN/AFŞAR TİMUÇİN

BEKLERKEN                                               




Sevdiğimin kulaklarımda sesi


Bembeyaz bir gül demeti


Kim bilir kaç yüzyılın gülşeninden




Duvar gibi kalınlaşırken bekleyişler

Birden bütün katılığın dağılması

Ve sesini duyuşum bir yerlerden

Kim bilir kaç yüzyılın gülşeninden


Ağır bir duyguyla birarada


Onsuz da olunur gibi gelirken bana


Gittikçe basan sis artan duman


Ve kilitlenmesi zaman zaman


İçimde bir ağırlığın aşk adına






Nasılsın nereden çıktın


Gerçekten bana mı geldin


Sen miydin o olmasa da olur gibi görünen


Şimdi yosun gözlerin gözlerimde


Binbir türlü rüzgarla rüzgarlanır


Kim bilir kaç dünyanın denizinden.






AFŞAR TİMUÇİN


7 Ağustos 2010 Cumartesi

EĞER/CAN DÜNDAR

 O’nu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...

Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...

O’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...

sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O’ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,

ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...

dünyanın en güzel yeri O’nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...

hayat O’nunla güzel ve onsuz müptezelse...

elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, O’nun yüzü pembeyse,

kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...

her şiirde anlatılan O’ysa... her filmin kahramanı O... her roman O’ndan söz ediyor, her çiçek O’nu açıyorsa...

bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,

iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...

iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...

eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O’nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız...

mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O’na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...

kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...

özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...

hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız...

O’nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...

ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...

gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;

bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O’nun yüzü suyu hürmetine...

uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...

dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa,

nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...

kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...

gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...

Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...

...o halde bugün sizin gününüz!..

"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.
                                          Can Dündar

6 Ağustos 2010 Cuma

yargılamak

ne kadar çabuk  yargılıyoruz ve yargılanıyoruz
hiç tanımadığımız konuşmadığım insanların hakında hemen hükümler veriyoruz...
yeni taşınan komşumuz,yolda yürüyen adam ,marketteki kasiyer kız hakkında hemen yorumlarda bulunuyoruz.. giyilen kıyafetler ,konuşma tarzı yetiyor hüküm vermemiz için .
hiç tanımasaksa onun nasıl biri olduğunu çözüveriyoruz hemencecik etiketliyoruz ..
Bir insanın geçmişini bilmeden neler yaşadığını nerelerden geldiğini      bilmeden halini tavrını sorgulamak ne kadar doğru ...
peşin hükümler vermek ,kendi doğrularımıza göre başkalarının hayatlarının doğru yada yanlış olduğuna karar vermek ..
peki biz ne kadar doğruyuz hiç hatalarımız yanlışlarımız olmuyor mu.... biz hem doğru yoldan ilerlerken başkaları hep yanlış yollara mı  sapıyor... 

ANLAR/JORGE LUİS BORGES


ANLAR


Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,

İkincisinde, daha çok hata yapardım.

Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.

Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,

Çok az şeyi

Ciddiyetle yapardım.

Temizlik sorun bile olmazdı asla.

Daha çok riske girerdim.

Seyahat ederdim daha fazla.

Daha çok güneş doğuşu izler,

Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.

Görmediğim bir çok yere giderdim.

Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.

Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.

Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.

Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.

Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.

Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.

Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,

Gitmeyen insanlardandım ben.

Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.

Eğer yeniden başlayabilseydim,

İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.

Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.

Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,

Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.

Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...

ÖLÜYORUM...



Jorge Luis BORGES








3 Ağustos 2010 Salı

AKŞAMIN ANISI/ AFŞAR TİMUÇİN

Akşamın Anısı                                                 

              Yorgun bir günden kalan
Avuçların uyudu avucumda
             Saçların yüzümde, omuzumda
Bana neler anlattı
            Yüreğinin atışlarını duydum
İçimde, içimin derininde
            Yol bitmesin istedim, uzasın
Alabildiğine dalsın karanlığa
              Beklediğimiz oldu, çatıldı
İki cana bir beden
             Ya da bir başka deyişle varoldu
Bir bedende iki can
              Bir iki silkindi deniz uzakta
Ay ikimize el salladı
             İrili ufaklı bütün yıldızlar
Işık yolladı sevincimize
             Ne olup bittiğini
Bizi görenler anlayamadı
             Aşkın benzersiz güzelliğinde
Zaten kimse anlayamaz kimseyi

Afşar Timuçin

kuş

kanadı kırılmış bir kuşa benzetiyorum kendimi...
uçmak isteyen ama kanadanı kırıldığı için gereken cesareti bir türlü bulamayan bir kuşa...

birazcık cesareti olsa gökyüzünün maviliklerinde yok olacak kendini yeni ummanların içinde bulacak...
ama kırık kanadı iyileşmesine rağmen uçmaya yeniden başlamaya korkan bir kuş...
oysa yeniden başlamak için çok sebebi var...daha çok küçük...yavru bir kuş...

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Seni Günlere Böldüm/ EDİP CANSEVER

Seni Günlere Böldüm

Seni günlere böldüm, seni aylara
Daha yıllara, yüzyıllara böleceğim
Ve her zaman söyleyeceğim ki beni anla
Böyle eskitilmiş de olsa bu kalbi
Minesi çatlamış bir diş gibi
Durduracağım karşında.

Şiirler söylenir, şiirler biter
Biz bu sevdayı neresine sakladıktı sen ona bak da
Kahverengi avuçlarına mı gözlerinin
Tam oradan mı kahverengi yağan bir aydınlığa.

Bütün günler yenileşir her bekleyişte
Ve bütün dünler, bütün geçmişler
Kapısını açarsın ki bir de, hiç kimseler yok
Çaresiz, benim sana gelişim de hep böyle.

Dün akşama doğru turuncu bir bulut geçti
Sonra bütün bulutlar hep birden geçti
Anılar, anılar, belki hepsi bir kelime.

Edip Cansever

gri

uzun zamandır hayatım gri bir çizgi ...
gri bir hayatı yaşıyorum ....
uzun bomboş bir yolda yürüyor gibiyim ...
hiçbir yere varmayan bir yolda...
kalabalıklar içinde yapayalnız yürüyor gibiyim...
yönümü değiştirirsem başka bir yola sapsam  hiçbir şey değişmeyecek gibi
tekrar başa dönüp tekrar  tekrar o yolu yürüyecekmişim gibi

1 Ağustos 2010 Pazar

JAZZ- BLUES/ÖZEL ARABUL

JAZZ- BLUES

Şimdi nereye gidiyoruz ona bakalım
Bilmeliyiz nereye gittiğimizi
Kapıları çarparak dışarı çıkıyoruz değil mi
Islak taşlarında kayarak bu eski sokağın
Hala değişmeyen kaldırımlarında birbirimize tutunarak
Ellerimizi arıyorsak
Artık bilmeliyiz

İçimde yalnız bir göçmen yerini arıyor
Yağmur yağıyor, gökyüzü kapalı
Nehrin bulanık suları köpürmüş, duyuyorum
Beni kendine ayırmışsın, farkındayım
Yollara çıkarmışsın, yaşlı atların toynak sesleri
Duman içinde ve alacakaranlığın

Yüzüne bakıyorum bir pencere açılıyor
Bembeyaz bir zambak uzanıyor geceye
Yaşadığı toprağa benzemiyor
Eğimine bakılırsa dağların yalnızlığı
Bu kente hiç yakışmıyor

Adresi unutmuşuz kimbilir nerde
Bulanık yüreklerimiz
Karıştırdıkça eski aşklar ufalanıyor
Yalansız, özürsüz hatta özlemsiz
Bir kadın bir erkeğe tutunuyor
Anılarına tutunuyor, acısız
Resimleri tarıyor ıslanmış tümü
Hepsi siyah beyaz
Kimseyi tanıyamıyor

Bu caddeler, bu evler, bu nehrin kıyısı
Siniyor her yere dağıtıp durduğun sesin
Sütunlara, vitrinlere, ayak seslerine
Kafesler darmaduman
Tüm kuşlar salıverilmiş
Suyun üstünde tüten sis
Dokunsan masmavi hüzün

Özel Arabul

ne zaman

ne zaman başlıyoruz  değişmeye
ne zaman  katılaşıyoruz sertleşiyoruz
yediğimiz kazıklar mı değiştiriyor bizi sevdiğimiz yanlış insanlar mı???
ne zaman her şeyin altında bir  şeyler  arar oluyoruz
kimseye güvenmiyor  kimseyi hayatımıza almıyoruz
her lafın her bakışın altında bir şeyler arıyoruz
kendi kabuğumuza çekilip etrafımıza yıkılması zor duvarlar örüyoruz

özgür olmak

özgür olmak
özgür olmak
nedir özgür olmak??
Kuşlar gibi sonsuz bir gökyüzünde uçabildiğin kadar uçmak midir.
Nereye kime uçtuğunu bilmeden.
hiçbir şey düşünmeden,hiç kimseye bağlanmadan.
yağmura ,fırtınaya,borana aldırmadan uçmak mıdır?????

delirme

delirme
delirme sınırı nerde başlar???
insan ne zaman delirme sınırına gelir
hangi acı insanı bu dünyada dan koparır da kendi dünyasında kendi içinde yaşamaya zorlar.
ne zaman delirmeye başlar insan
neden sonra hangi olaydan sonra vazgeçer yaşamaktan.
yaşanmışlıkları mı delirtir bir insanı yoksa yaşanmamışlıkları mı yoksa
yaşamayadıklarını kendi dünyalarında yaşamak mı isterler yoksa yaşadıklarını unutmak

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Blogroll

Yasemin's bookshelf: read

Bliss: A NovelEngereğin Gözündeki KamaşmaBir kedi, bir adam, bir olumLeyla'nın EviSilver WeddingWhitethorn Woods

More of Yasemin's books »
Book recommendations, book reviews, quotes, book clubs, book trivia, book lists