Somebody That I Used To Know by Gotye on Grooveshark

30 Eylül 2010 Perşembe

kuşlar

DÜN Bİ DİZİDE ŞÖYLE DİYORDU:
' KUŞLAR GİBİ UÇAMIYOR SAN UÇMAK YERİNE KUŞLARA YAKIN OLMAYI SEÇMELİSİN BELKİDE'
     BENİM SORUNUM BU BELKİDE KUŞLARA YAKIN OLMALIYIM  UÇMAK YERİNE
UÇABİLMEK İÇİN ÇABALAMAK BOŞUNA BELKİDE
Başkentin Ufkunda



Vakit sensiz geçen günün ertesi,

Sustu tüm kuşların şen şakrak sesi,

Zevk sefa mevsimi, yas neyin nesi?

Nedendir matem durup dururken?...



Titriyor şebnemler, gül üşür gibi,

Bülbüller derdimi bölüşür gibi.

Hayalin halime gülüşür gibi,

Kollarım boşluğu sarıp dururken...



Bendim mutluluktan uçan güvercin,

Düşler ülkesinden gelen habercin,

Avcılardan uzak bir yuva için,

Toz pembe hayaller kurup dururken...



Gel gör ki kaderin kara yelleri,

Yıktı gönlümdeki tüm emelleri,

Kapımın ecelin soğuk elleri,

Vakitli vakitsiz vurup dururken...



Aşk ne imiş görsen de dönsen de geri!

Ah! Bir gizli girsen de içeri!

Hasretin elinden kanlı hançeri,

Üstüme üstüme varıp dururken!....



Her akşam kaybolup gün batışında,

Beni arıyorum senin dışında,

Hasta kalbim hala her atışında,

Her nefeste seni sorup dururken!...



İçtim derdalan 'ın ilk bardağını,

Sıklamen süslerken Elmadağı 'nı.

Görüyor gibiyim kor dudağını,

Başkentin ufkunda durup dururken...






Cemal Safi

29 Eylül 2010 Çarşamba

AZİZ NESİN/Sen Söylemeden De Biliyorum


Sen Söylemeden De Biliyorum



Seziyorum ki kaçacaksın...

Yalvaramam koşamam

Ama sesini bırak bende



Biliyorum ki kopacaksın

Tutamam saçlarından

Ama kokunu bırak bende



Anlıyorum ki ayrılacaksın

Çok yıkkınım yıkılamam

Ama rengini bırak bende



Duyumsuyorum ki yiteceksin

En büyük acım olacak

Ama isini bırak bende



Ayrımsıyorum ki unutacaksın

Acı kurşun bir okyanus

Ama tadını bırak bende



Nasıl olsa gideceksin

Hakkım yok durdurmaya

Ama kendini bırak bende

Aziz Nesin




28 Eylül 2010 Salı

Kim Özlerdi Avuç İçlerinin Kokusunu



O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,

arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar

bırakılmasaydı eğer.



Dayanılması o kadar da zor değildir,

büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.



Utanılacak bir şey değildir ağlamak,

yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.



Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,

çalınan birinin kalbiyse eğer.



Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,

insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.



O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,

hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.



Daha çabuk unutulurdu belki su sızdırmayan sarılmalar,

kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.



Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,

öylesine delice bakmasalardı eğer.



Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı

belki de,

kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.



Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece

sohbetlerinin,

son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.



Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,

meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır

yaralamasaydı eğer.



Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,

beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.



Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,

tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.



O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,

yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.



O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,

son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.



Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,

her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.



Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,

dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.



Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,

namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.



Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,

dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.



Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,

sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.



Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,

kulağına okunacak biri olsaydı eğer.



İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir

ayrılık gizlendiğine

belki de, kartvizitinde "onca ayrılığın birinci

dereceden failidir"

denmeseydi eğer.



Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,

ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.



Issızlığa teslim olmazdı sahiller,

kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle

avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.



Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.

Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini

tutmak isterse...



Evet Sevgili,

Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim

uzanmak isterdi ince parmaklarına,

mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık

etmiş olmasalardı eğer!!


Can Yücel



27 Eylül 2010 Pazartesi

ACIYLA ERİR YÜZÜNE AŞIK ÇOCUK/CEZMİ ERSÖZ


ACIYLA ERİR YÜZÜNE AŞIK ÇOCUK






Ne zaman yüzüne baksam

yalnızlığın o mutlu gerilimi



O öksüz göl hızla derinleşir

biliyorum,acılarım hiç bitmeyecek,bu öyle bir

yeşil



Ne zaman gözlerinin içine baksam,biliyorum

ikimizi de aşar,o kapının ardındaki masal

bense yüreğimin bu hallerinden korkar,kalırım

bir hız trenine bindirilmiş küçük bir çocuk gibi

geçip giden yüzlerine bakar kalırım



Ömrün kısalığı çarpar camlara

ateş hızla yayılır içerilere



Akşam olur,evler dolar boşalır

acıyla erir,yüzüne aşık çocuk



Ne zaman gözlerinin içine baksam,bliyorum

İkimizi de aşar,o kapının ardındaki masal



CEZMİ ERSÖZ



26 Eylül 2010 Pazar

GİDERSEN YIKILIR BU KENT/AHMET TELLİ

GİDERSEN YIKILIR BU KENT


Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider

Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında

Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki

Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar

Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı

Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken



Gidersen kim sular fesleğenleri

Kuşlar nereye sığınır akşam olunca



Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu

Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor

Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun

Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına

Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor

Birde seni ekliyorum susuşlarıma



Selamsız saygısız yürüyelim sokakları

Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar

Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar

Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız

Yüreğimize alırız onları, ısıtırız

Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam



Gidersen kar yağar avuçlarıma

Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar



Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında

Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler

Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde

Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri

Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak

Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık



Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman

Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere

Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun

İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim

Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın

Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine



Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür

Bir tufan olurum sustuğun her yerde

AHMET TELLİ

BEKLEMEK

UZUN BİR BEKLEYİŞİN İÇİNDEYMİŞİM GİBİ.........
BEKLİYORUM NE BEKLEDİĞİMİ NİYE BEKLEDİĞİMİ BİLMEDEN..............
KENDİMİ BIRAKTIM.....
VE BEKLİYORUM.............
OLACAK BİR ŞEYLERİ BEKLİYORUM...
YANİ BİR ŞEYLER OLACAK HER ŞEY YERLE BİR OLACAK...
GARİP BİR DUYGU İÇİNDEYİM....
HER ŞEY YOK OLACAK GİBİ...........
HER ŞEY BİTECEK GİBİ...............
BİTMESİ GEREKİYORMUŞ  GİBİ...........
BİTECEK VE DEĞİŞECEK......
YA HER ŞEY DAHA KÖTÜ OLACAK
YA DAHA İYİİİİİİİİİİİ
AMA ÖNCE BİTECEK..........
HER ŞEY BİTECEK..............
KAPANACAK TÜM KONULAR..........
HESAPLAŞMALAR..................
BİTECEK.............
ONDAN SONRA BAŞLAYACAK YENİ BİR GÜN.....
ONDAN SONRA OLACAK HER ŞEY............
AMA ÖNCE BİTECEK....
NE ZAMAN BİTECEK.............
NASIL BİTECEK BİLMİYORUM
AMA BİTECEK ............
ONU BEKLİYORUM.............
BİTECEĞİ ANI  
ZAMANI...........
BİRİNİ BEKLER GİBİ BEKLİYORUM.
O GÜN GELECEK VE BEN YENİ BİR GÜNE UYANACAĞIM.........
YENİ BİR SABAHA..........
BİR RÜYADAN UYANIR GİBİ UYANACAĞIM.............
SONRA HER ŞEY YENİDEN
BAŞLAYACAK

25 Eylül 2010 Cumartesi

YOL

BAZEN UPUZUN BİR GÜNÜN İÇİNDEYMİŞİM  GİBİ.....
UPUZUN DÜZ BİR YOLDAYMIŞIM....
NEREYE GİTTİĞİ BİLMEDİĞİM
BİRE YERE VARDIĞI MEÇHUL BİR YOL...........
VE YÜRÜYORUM UPUZUN BİR GÜNÜN İÇİNDE UPUZUN BİR YOLDA....
SÜREKLİ YÜRÜYORUMMMMM...........
TEK YAPTIĞIM YÜRÜMEK               
NE BAŞKA BİR YOLA SAPIYORUM
NE DURUP DİNLENİYORUM....
HİÇ BİŞEY DÜŞÜNMEDEN,DURUP NE OLUYO DİYE BAKMADAN.............
YÜRÜYORUM SADECE KOŞMADAN
ACELE ETMEDEN
BİR RÜYANIN İÇİNDEYMİŞİM GİBİ ....


Afşar Timuçin/Yol Türküsü

Yol Türküsü



Çiz beyaz haritalara mor kalemle

Hiç görülmedik yepyeni kentleri

Hep oralara götür beni

Seninle olunca sıkılmam, giderim



Çocuk yüreğinle sen kurarsın

Köprüleri, alanları, kuleleri

Panayırları ve çocuk bahçelerini

Çiz haritaların en güzel yerine

En güzel günleri ve geceleri



Seninle olunca çekinmem, giderim

O kentlere yolcu diye çiz beni

Biletim, pardesüm, şemsiyem, şapkam

Yüreğimde sevincim, kafamda düşüncem

Nasıl da çok karıştık birbirimize

Bu el hangimizin eli

Bu saçlar hangimizin

Senin gittiğin her yere giderim






Afşar Timuçin


23 Eylül 2010 Perşembe

Ömür dediğin üç gündür,dün geldi geçti/ ALİ POYRAZOGLU

Ömür dediğin üç gündür,dün geldi geçti



Şunlari bir araya toplayayim.

Bir güzel muhabbet edelim" diye düsündüm.

Mutfak isinden de anlarim.

Donattim sofrayi.

Bayagi ugrastim.

Hepsinin, ayri ayri ne yemekten, ne içmekten hoslandigini iyi bilirim.

Bayagi da para gitti.

Birinin yedigini öbürü yemez.

Ötekinin içtigini beriki içmez.

Dört kisilik sofra kurdum.

Mumlari da yaktim.

Bak hepsi, Erick Satie severdi. Hatirladim.

Müzigi de ayarladim. Geldiler.

20 yasinda ben, 35 yasimda ben, 40 yasimda ben ve bugünkü ben dördümüz.

Birden yirmi yasimi, otuz bes yasimin karsisina oturttum.

Kirk yasimin karsisina da, ben geçtim.

Yirmi yasim, otuz bes yasimi tutucu buldu.

Kirk yasim ikisinin de salak oldugunu söyledi.

Yatistirayim dedim.

"Sen karisma moruk" dediler. Büyük hir çikti.

Komsular alttan üstten duvarlara vurdular.

Yirmi yasim kirk yasima bardak atti.

Evin de içine ettiler. Bende kabahat.

Ne çagiriyorsun tanimadigin adamlari evine.

Ömür dedigin üç gündür,dün geldi geçti yarin meçhuldür, O halde ömür

dedigin bir gündür,o da bugündür..


  ALİ POYRAZOĞLU

21 Eylül 2010 Salı



Aşk yeniden

Akdenizin tuzu gibi

Aşk yeniden

Rüzgârlı bir akşam vakti

Aşk yeniden

Karanlıkta bir gül açarken



Aşk yeniden

Ürperen sahiller gibi

Aşk yeniden

Kumsalların deliliği

Aşk yeniden

Bir masal gibi gülümserken



Gözlerim doluyor

Aşkımın şiddetinden

Ağlamak istiyorum

Yıldızlar tutuşurken

Gecelerin şehvetinden

Kendimden taşıyorum



Aşk yeniden

Bitti artık bu son derken

Aşk yeniden

Aynı sularda yüzerken

Aşk yeniden

Rüya gibi bir yaz geçerken



Aşk yeniden

Unutulmuş yemin gibi

Aşk yeniden

Hem tanıdık, hem yepyeni

Aşk yeniden

Kendini yarattı kendinden



MURATHAN MUNGAN

20 Eylül 2010 Pazartesi

BARDAKTAN BOŞANIRCASINA /AFŞAR TİMUÇİN

BARDAKTAN BOŞANIRCASINA


Çocuklar gibi koşmak boydan boya

Ufukları görünmeyen düzlüğü

Soluk soluğa şimdi

Üstümüze söken şafak



Biz böyle ayakta öleceğiz besbelli

Deniz gibi durmadan bir kıyıya çarparak

Her zaman bir yeşili, bir moru arındırarak

Biz böyle yaşayacağız

Sevişerek, savaşarak

Umarak, inanarak



Bardaktan boşanırcasına

Bir yağmurdur bizim için yaşamak



AFŞAR TİMUÇİN

19 Eylül 2010 Pazar

Kırkıncı Oda/Ahmet Altan

Kırkıncı Oda




Ne kadarınız gerçek sizin,

kırk odalı şatonuzun kırkıncı odasındaki

kilitler altında sakladığınız gerçek

duygularınızla,

gerçek düşüncelerinizin ne kadarı yansıyor

hayatınıza,

söylenmeyen neler var kuytularda,

hani kendinizden bile sakladığınız,

bir sinir kriziyle ya da büyük bir acıyla

yahut da muhteşem bir sevinçle kabuğunu çatlatıp da

ortalara dökülecek neler biriktiriyorsunuz

içinizde...???

Ne kadarınız kendi sahtekarlığınızın esiri?

Sevip de söyleyemediğiniz,

özleyip de açıklayamadığınız

ya da sevmeyip de sevginizin eksikliğini içinize

gömdüğünüz oluyor mu,

korkaklıklar var mı,

kalleşlikler var mı,

yoksa diplerde saklanan cesaretiniz bir işaret mi

bekliyor...???



Göründüğünüz insan mısınız siz,

yoksa bir define arayıcısı hazineler mi bulur

içinizde

ya da yıkılmış bir kentin harabelerini mi

taşıyorsunuz?

Derununuzda neler saklıyorsunuz?

Ne kadarınız gerçek sizin?



Ülkenizle ilgili düşüncelerinizi söylüyor musunuz,

yoksa başınızı belaya sokmayacak kadar akıllı mısınız,

gerçek düşüncelerinizi başbaşa konuşmalara mı

saklıyorsunuz,

açıkça konuşanları biraz aptal buluyor musunuz?



Günahlardan yapılmış hayaller var mı içinizde,

günahtan korktuğunuzdan bunları saklayıp

Tanrı'yı mı kandırmaya uğraşıyorsunuz?

Günahları sevmiyor musunuz, seviyor musunuz

yoksa...???



Uzun bir yolculuğa çıkar gibi

duygularınızla düşüncelerinizi denklere

sarıp da içlerinizde bir yerlere mi

yerleştirdiniz,

bir gün yolculuk bitince açmayı mı düşünüyorsunuz

aslında yolculuğun hiç bitmeyeceğini ve

denklerinizi

hiç açmayacağınızı bilerek...

Bir gün çıldırsanız da

bütün duygularınızla düşüncelerinizi açıkça

söyleseniz,

neler duyacağız sizlerden,

gizli palyaçolar mı çıkacak ortaya,

yoksa korkaklığın altında,

bir istiridyenin içinde büyüyen inciler gibi

büyümüş yiğitlikler mi?



Kızgınlıklarınız yok mu sizin,

öfkeleriniz, isyanlarınız?

Aşklarınız yok mu?

Kendi sahtekarlığınıza ne kadar esirsiniz?

Esaretten kurtulsanız da gerçekler dökülse ortaya,

kendinize şaşar mısınız,

hiç düşündüğünüz oluyor mu kırkıncı odada neler

var diye, hangi unutulmaya çalışılmış sevgililer,

dile getirilmeyen özlemler,

söylenmeye söylenmeye birikmiş öfkeler,

hangi boşvermişlikler,

hangi inkar edilmiş arzular yatıyor diplerde?



Ne kadarınız gerçek sizin?



Kimselerden korkmadığınız kadar korkuyor musunuz

kendinizden?

Şehrin ışıklarının bulutlara yansıdığı

turuncu pırıltılı külrengi bir gecede,

şimşeklerle boşanan yağmur başladığında

şatonuzun odalarında bir gezintiye çıkıyor musunuz,

ağır ağır yaklaşıp o kırkıncı odaya açıyor musunuz

kapıyı usulca, gördükleriniz ağlatıyor mu sizi,

bu kadar gerçeği o odada saklayıp,

hayatı yalandan yaşadığınızı farketmek nasıl bir

sarsıntı yaratıyor?

yoksa, ne gökyüzüne vuran ışıklar, ne yağmur, ne de

ıssız gece,

sizin kırkıncı odaya yaklaşmanızı sağlayamıyor mu,

korkuyor musunuz kendi gerçeklerinizden,

kırkıncı odanız size de mi kapalı,

kendi kendinize bile mahrem misiniz?



Ne kadarınız gerçek sizin?

Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?

Bıktığınız olmuyor mu kendi yalanlarınızdan,

hiç kendinizden sıkıldığınız olmuyor mu,

kendinizi bir yerlerde terkedip de gitmek

istemiyor musunuz,

bütün yalanlarınızdan uzak bir yere?



Şöyle rahatça bütün duygularınızı,

bütün düşüncelerinizi söyleyebileceğiniz bir diyara,

kendinizi bile yanınıza almadan.



Ah aslında ben onu seviyordum diye ağlayacağınız

kimleri saklıyorsunuz koynunuzda,

yüksek sesle eleştirip de

içinizden hak verdiğiniz hangi düşünceler var,

kendinizi akıllı bulurken aslında gizlice kendi

korkaklığınızdan utandığınızın itirafını nerelerde

gizliyorsunuz?



Ne kadarınız gerçek sizin?

Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?



Bunu hiç düşündüğünüz oluyor mu

yoksa bunu düşünmek bile yasak mı size?

Neler var kırkıncı odada?

Otuzdokuz odadan yapılmış hayatınızı,

kırkıncı odanın kapısını açmamak için yalandan mı

yaşıyorsunuz?

Niye yapıyorsunuz bunu?

Açsanıza kırkıncı odayı yağmurlu bir gecede

belki...

Belki de hiç açmazsınız,

kapalı bir odayla yaşarsınız bütün ömrünüzü,

kendinizden sıkılarak...

Ahmet Altan

bir varmışım

bir varmışım bir yokmuşum ne yaşamışım ne görmüşüm
gerçekte var mıydım yok muydum
ne vardım
ne yoktum
herkes kadar vardım
herkes kadar yok.....
birileri için vardım....
birileri için hiç olmadım.....
kendim için ne kadar vardım ???
var mıydım yok muydum????
yaşandıklarım gördüklerim içinde
ne kadar vardım????
ne kadarı bendim

ne kadar kendim için kararlar aldım
kararlarımın ne kadarını  uyguladım...
kendim için neler sadece kendim için
neler yaptım...
bir şeyler için yaptım mı...
ne kadar yaşadım kendim için
ömrümüm kaçta  kaçı eder kendime ayırdığım bölüm.........

18 Eylül 2010 Cumartesi

AŞK İKİ KİŞİLİKTİR /ATAOL BEHRAMOĞLU

                                                                      http://fizy.com/#s/1m9mp8
                                                        AŞK İKİ KİŞİLİKTİR

                                                                   Değişir rüzgarın yönü

                                                   Solar ansızın yapraklar;

                                                                   Şaşırır yolunu denizde gemi

                                                             Boşuna bir liman arar;

                                                                      Gülüşü bir yabancının

Çalmıştır senden sevdiğini;

                      İçinde biriken zehir

Sadece kendini öldürecektir;

                         Ölümdür yaşanan tek başına

           Aşk iki kişiliktir.



                     Bir anı bile kalmamıştır

                                                                              Geceler boyu sevişmelerden;

                                                                    Binlerce yıl uzaklardadır

                                                          Binlerce kez dokunduğun ten;

                                                   Yazabileceğin şiirler

                                                                            Çoktan yazılıp bitmiştir;

                                                     Ölümdür yaşanan tek başına,


                                                    Aşk iki kişiliktir.



                                               Avutamaz olur artık
       
            Seni bildiğin şarkılar;

                               Boşanır keder zincirlerinden

                                                  Sular tersin tersin akar;

                Bir hançer gibi çeksen de sevgini

                                            Onu ancak öldürmeye yarar:

                            Uçarı kuşu sevdanın

                                                Alıp başını gitmiştir;

                            Ölümdür yaşanan tek başına,


                              Aşk iki kişiliktir.



                                             Yitik bir ezgisin sadece,

                                                             Tüketilmiş ve düşmüş, gözden.

                                             Düşlerinde bir çocuk hıçkırır

                                                                Gece camlara sürtünürken;

                                                                   Çünkü hiç bir kelebek

                                                  Tek başına yaşayamaz sevdasını,

                                                      Severken hiçbir böcek

                                                                     Hiç bir kuş yalnız değildir;

                                       Ölümdür yaşanan tek başına,


                                                                       Aşk iki kişiliktir.



                                                           ATAOL BEHRAMOĞLU

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Blogroll

Yasemin's bookshelf: read

Bliss: A NovelEngereğin Gözündeki KamaşmaBir kedi, bir adam, bir olumLeyla'nın EviSilver WeddingWhitethorn Woods

More of Yasemin's books »
Book recommendations, book reviews, quotes, book clubs, book trivia, book lists