30 Eylül 2010 Perşembe
Başkentin Ufkunda
Vakit sensiz geçen günün ertesi,
Sustu tüm kuşların şen şakrak sesi,
Zevk sefa mevsimi, yas neyin nesi?
Nedendir matem durup dururken?...
Titriyor şebnemler, gül üşür gibi,
Bülbüller derdimi bölüşür gibi.
Hayalin halime gülüşür gibi,
Kollarım boşluğu sarıp dururken...
Bendim mutluluktan uçan güvercin,
Düşler ülkesinden gelen habercin,
Avcılardan uzak bir yuva için,
Toz pembe hayaller kurup dururken...
Gel gör ki kaderin kara yelleri,
Yıktı gönlümdeki tüm emelleri,
Kapımın ecelin soğuk elleri,
Vakitli vakitsiz vurup dururken...
Aşk ne imiş görsen de dönsen de geri!
Ah! Bir gizli girsen de içeri!
Hasretin elinden kanlı hançeri,
Üstüme üstüme varıp dururken!....
Her akşam kaybolup gün batışında,
Beni arıyorum senin dışında,
Hasta kalbim hala her atışında,
Her nefeste seni sorup dururken!...
İçtim derdalan 'ın ilk bardağını,
Sıklamen süslerken Elmadağı 'nı.
Görüyor gibiyim kor dudağını,
Başkentin ufkunda durup dururken...
Cemal Safi
29 Eylül 2010 Çarşamba
AZİZ NESİN/Sen Söylemeden De Biliyorum
Sen Söylemeden De BiliyorumSeziyorum ki kaçacaksın...Yalvaramam koşamamAma sesini bırak bendeBiliyorum ki kopacaksınTutamam saçlarındanAma kokunu bırak bendeAnlıyorum ki ayrılacaksınÇok yıkkınım yıkılamamAma rengini bırak bendeDuyumsuyorum ki yiteceksinEn büyük acım olacakAma isini bırak bendeAyrımsıyorum ki unutacaksınAcı kurşun bir okyanusAma tadını bırak bendeNasıl olsa gideceksinHakkım yok durdurmayaAma kendini bırak bendeAziz Nesin
28 Eylül 2010 Salı
Kim Özlerdi Avuç İçlerinin Kokusunu
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar
bırakılmasaydı eğer.
Dayanılması o kadar da zor değildir,
büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.
Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.
Daha çabuk unutulurdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı
belki de,
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece
sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır
yaralamasaydı eğer.
Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir
ayrılık gizlendiğine
belki de, kartvizitinde "onca ayrılığın birinci
dereceden failidir"
denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle
avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini
tutmak isterse...
Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim
uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık
etmiş olmasalardı eğer!!
Can Yücel
27 Eylül 2010 Pazartesi
ACIYLA ERİR YÜZÜNE AŞIK ÇOCUK/CEZMİ ERSÖZ
ACIYLA ERİR YÜZÜNE AŞIK ÇOCUK
Ne zaman yüzüne baksam
yalnızlığın o mutlu gerilimi
O öksüz göl hızla derinleşir
biliyorum,acılarım hiç bitmeyecek,bu öyle bir
yeşil
Ne zaman gözlerinin içine baksam,biliyorum
ikimizi de aşar,o kapının ardındaki masal
bense yüreğimin bu hallerinden korkar,kalırım
bir hız trenine bindirilmiş küçük bir çocuk gibi
geçip giden yüzlerine bakar kalırım
Ömrün kısalığı çarpar camlara
ateş hızla yayılır içerilere
Akşam olur,evler dolar boşalır
acıyla erir,yüzüne aşık çocuk
Ne zaman gözlerinin içine baksam,bliyorum
İkimizi de aşar,o kapının ardındaki masal
CEZMİ ERSÖZ
26 Eylül 2010 Pazar
GİDERSEN YIKILIR BU KENT/AHMET TELLİ
GİDERSEN YIKILIR BU KENT
Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken
Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca
Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Birde seni ekliyorum susuşlarıma
Selamsız saygısız yürüyelim sokakları
Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız
Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam
Gidersen kar yağar avuçlarıma
Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar
Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık
Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine
Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde
AHMET TELLİ
BEKLEMEK
BEKLİYORUM NE BEKLEDİĞİMİ NİYE BEKLEDİĞİMİ BİLMEDEN..............
KENDİMİ BIRAKTIM.....
VE BEKLİYORUM.............
OLACAK BİR ŞEYLERİ BEKLİYORUM...
YANİ BİR ŞEYLER OLACAK HER ŞEY YERLE BİR OLACAK...
GARİP BİR DUYGU İÇİNDEYİM....
HER ŞEY YOK OLACAK GİBİ...........
HER ŞEY BİTECEK GİBİ...............
BİTMESİ GEREKİYORMUŞ GİBİ...........
BİTECEK VE DEĞİŞECEK......
YA HER ŞEY DAHA KÖTÜ OLACAK
YA DAHA İYİİİİİİİİİİİ
AMA ÖNCE BİTECEK..........
HER ŞEY BİTECEK..............
KAPANACAK TÜM KONULAR..........
HESAPLAŞMALAR..................
BİTECEK.............
ONDAN SONRA BAŞLAYACAK YENİ BİR GÜN.....
ONDAN SONRA OLACAK HER ŞEY............
AMA ÖNCE BİTECEK....
NE ZAMAN BİTECEK.............
NASIL BİTECEK BİLMİYORUM
AMA BİTECEK ............
ONU BEKLİYORUM.............
BİTECEĞİ ANI
ZAMANI...........
BİRİNİ BEKLER GİBİ BEKLİYORUM.
O GÜN GELECEK VE BEN YENİ BİR GÜNE UYANACAĞIM.........
YENİ BİR SABAHA..........
BİR RÜYADAN UYANIR GİBİ UYANACAĞIM.............
SONRA HER ŞEY YENİDEN
BAŞLAYACAK
BAŞLAYACAK
25 Eylül 2010 Cumartesi
YOL
BAZEN UPUZUN BİR GÜNÜN İÇİNDEYMİŞİM GİBİ.....
UPUZUN DÜZ BİR YOLDAYMIŞIM....
NEREYE GİTTİĞİ BİLMEDİĞİM
BİRE YERE VARDIĞI MEÇHUL BİR YOL...........
VE YÜRÜYORUM UPUZUN BİR GÜNÜN İÇİNDE UPUZUN BİR YOLDA....
SÜREKLİ YÜRÜYORUMMMMM...........
TEK YAPTIĞIM YÜRÜMEK
NE BAŞKA BİR YOLA SAPIYORUM
NE DURUP DİNLENİYORUM....
HİÇ BİŞEY DÜŞÜNMEDEN,DURUP NE OLUYO DİYE BAKMADAN.............
YÜRÜYORUM SADECE KOŞMADAN
ACELE ETMEDEN
BİR RÜYANIN İÇİNDEYMİŞİM GİBİ ....
UPUZUN DÜZ BİR YOLDAYMIŞIM....
NEREYE GİTTİĞİ BİLMEDİĞİM
BİRE YERE VARDIĞI MEÇHUL BİR YOL...........
VE YÜRÜYORUM UPUZUN BİR GÜNÜN İÇİNDE UPUZUN BİR YOLDA....
SÜREKLİ YÜRÜYORUMMMMM...........
TEK YAPTIĞIM YÜRÜMEK
NE BAŞKA BİR YOLA SAPIYORUM
NE DURUP DİNLENİYORUM....
HİÇ BİŞEY DÜŞÜNMEDEN,DURUP NE OLUYO DİYE BAKMADAN.............
YÜRÜYORUM SADECE KOŞMADAN
ACELE ETMEDEN
BİR RÜYANIN İÇİNDEYMİŞİM GİBİ ....
Afşar Timuçin/Yol Türküsü
Yol Türküsü
Çiz beyaz haritalara mor kalemle
Hiç görülmedik yepyeni kentleri
Hep oralara götür beni
Seninle olunca sıkılmam, giderim
Çocuk yüreğinle sen kurarsın
Köprüleri, alanları, kuleleri
Panayırları ve çocuk bahçelerini
Çiz haritaların en güzel yerine
En güzel günleri ve geceleri
Seninle olunca çekinmem, giderim
O kentlere yolcu diye çiz beni
Biletim, pardesüm, şemsiyem, şapkam
Yüreğimde sevincim, kafamda düşüncem
Nasıl da çok karıştık birbirimize
Bu el hangimizin eli
Bu saçlar hangimizin
Senin gittiğin her yere giderim
Afşar Timuçin
23 Eylül 2010 Perşembe
Ömür dediğin üç gündür,dün geldi geçti/ ALİ POYRAZOGLU
Ömür dediğin üç gündür,dün geldi geçti
Şunlari bir araya toplayayim.
Bir güzel muhabbet edelim" diye düsündüm.
Mutfak isinden de anlarim.
Donattim sofrayi.
Bayagi ugrastim.
Hepsinin, ayri ayri ne yemekten, ne içmekten hoslandigini iyi bilirim.
Bayagi da para gitti.
Birinin yedigini öbürü yemez.
Ötekinin içtigini beriki içmez.
Dört kisilik sofra kurdum.
Mumlari da yaktim.
Bak hepsi, Erick Satie severdi. Hatirladim.
Müzigi de ayarladim. Geldiler.
20 yasinda ben, 35 yasimda ben, 40 yasimda ben ve bugünkü ben dördümüz.
Birden yirmi yasimi, otuz bes yasimin karsisina oturttum.
Kirk yasimin karsisina da, ben geçtim.
Yirmi yasim, otuz bes yasimi tutucu buldu.
Kirk yasim ikisinin de salak oldugunu söyledi.
Yatistirayim dedim.
"Sen karisma moruk" dediler. Büyük hir çikti.
Komsular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yasim kirk yasima bardak atti.
Evin de içine ettiler. Bende kabahat.
Ne çagiriyorsun tanimadigin adamlari evine.
Ömür dedigin üç gündür,dün geldi geçti yarin meçhuldür, O halde ömür
dedigin bir gündür,o da bugündür..
ALİ POYRAZOĞLU
21 Eylül 2010 Salı
http://fizy.com/#s/1aitwb
AŞK YENİDEN
AŞK YENİDEN
Aşk yeniden
Akdenizin tuzu gibi
Aşk yeniden
Rüzgârlı bir akşam vakti
Aşk yeniden
Karanlıkta bir gül açarken
Aşk yeniden
Ürperen sahiller gibi
Aşk yeniden
Kumsalların deliliği
Aşk yeniden
Bir masal gibi gülümserken
Gözlerim doluyor
Aşkımın şiddetinden
Ağlamak istiyorum
Yıldızlar tutuşurken
Gecelerin şehvetinden
Kendimden taşıyorum
Aşk yeniden
Bitti artık bu son derken
Aşk yeniden
Aynı sularda yüzerken
Aşk yeniden
Rüya gibi bir yaz geçerken
Aşk yeniden
Unutulmuş yemin gibi
Aşk yeniden
Hem tanıdık, hem yepyeni
Aşk yeniden
Kendini yarattı kendinden
MURATHAN MUNGAN
20 Eylül 2010 Pazartesi
BARDAKTAN BOŞANIRCASINA /AFŞAR TİMUÇİN
BARDAKTAN BOŞANIRCASINA
Çocuklar gibi koşmak boydan boya
Ufukları görünmeyen düzlüğü
Soluk soluğa şimdi
Üstümüze söken şafak
Biz böyle ayakta öleceğiz besbelli
Deniz gibi durmadan bir kıyıya çarparak
Her zaman bir yeşili, bir moru arındırarak
Biz böyle yaşayacağız
Sevişerek, savaşarak
Umarak, inanarak
Bardaktan boşanırcasına
Bir yağmurdur bizim için yaşamak
AFŞAR TİMUÇİN
19 Eylül 2010 Pazar
Kırkıncı Oda/Ahmet Altan
Kırkıncı Oda
Ne kadarınız gerçek sizin,
kırk odalı şatonuzun kırkıncı odasındaki
kilitler altında sakladığınız gerçek
duygularınızla,
gerçek düşüncelerinizin ne kadarı yansıyor
hayatınıza,
söylenmeyen neler var kuytularda,
hani kendinizden bile sakladığınız,
bir sinir kriziyle ya da büyük bir acıyla
yahut da muhteşem bir sevinçle kabuğunu çatlatıp da
ortalara dökülecek neler biriktiriyorsunuz
içinizde...???
Ne kadarınız kendi sahtekarlığınızın esiri?
Sevip de söyleyemediğiniz,
özleyip de açıklayamadığınız
ya da sevmeyip de sevginizin eksikliğini içinize
gömdüğünüz oluyor mu,
korkaklıklar var mı,
kalleşlikler var mı,
yoksa diplerde saklanan cesaretiniz bir işaret mi
bekliyor...???
Göründüğünüz insan mısınız siz,
yoksa bir define arayıcısı hazineler mi bulur
içinizde
ya da yıkılmış bir kentin harabelerini mi
taşıyorsunuz?
Derununuzda neler saklıyorsunuz?
Ne kadarınız gerçek sizin?
Ülkenizle ilgili düşüncelerinizi söylüyor musunuz,
yoksa başınızı belaya sokmayacak kadar akıllı mısınız,
gerçek düşüncelerinizi başbaşa konuşmalara mı
saklıyorsunuz,
açıkça konuşanları biraz aptal buluyor musunuz?
Günahlardan yapılmış hayaller var mı içinizde,
günahtan korktuğunuzdan bunları saklayıp
Tanrı'yı mı kandırmaya uğraşıyorsunuz?
Günahları sevmiyor musunuz, seviyor musunuz
yoksa...???
Uzun bir yolculuğa çıkar gibi
duygularınızla düşüncelerinizi denklere
sarıp da içlerinizde bir yerlere mi
yerleştirdiniz,
bir gün yolculuk bitince açmayı mı düşünüyorsunuz
aslında yolculuğun hiç bitmeyeceğini ve
denklerinizi
hiç açmayacağınızı bilerek...
Bir gün çıldırsanız da
bütün duygularınızla düşüncelerinizi açıkça
söyleseniz,
neler duyacağız sizlerden,
gizli palyaçolar mı çıkacak ortaya,
yoksa korkaklığın altında,
bir istiridyenin içinde büyüyen inciler gibi
büyümüş yiğitlikler mi?
Kızgınlıklarınız yok mu sizin,
öfkeleriniz, isyanlarınız?
Aşklarınız yok mu?
Kendi sahtekarlığınıza ne kadar esirsiniz?
Esaretten kurtulsanız da gerçekler dökülse ortaya,
kendinize şaşar mısınız,
hiç düşündüğünüz oluyor mu kırkıncı odada neler
var diye, hangi unutulmaya çalışılmış sevgililer,
dile getirilmeyen özlemler,
söylenmeye söylenmeye birikmiş öfkeler,
hangi boşvermişlikler,
hangi inkar edilmiş arzular yatıyor diplerde?
Ne kadarınız gerçek sizin?
Kimselerden korkmadığınız kadar korkuyor musunuz
kendinizden?
Şehrin ışıklarının bulutlara yansıdığı
turuncu pırıltılı külrengi bir gecede,
şimşeklerle boşanan yağmur başladığında
şatonuzun odalarında bir gezintiye çıkıyor musunuz,
ağır ağır yaklaşıp o kırkıncı odaya açıyor musunuz
kapıyı usulca, gördükleriniz ağlatıyor mu sizi,
bu kadar gerçeği o odada saklayıp,
hayatı yalandan yaşadığınızı farketmek nasıl bir
sarsıntı yaratıyor?
yoksa, ne gökyüzüne vuran ışıklar, ne yağmur, ne de
ıssız gece,
sizin kırkıncı odaya yaklaşmanızı sağlayamıyor mu,
korkuyor musunuz kendi gerçeklerinizden,
kırkıncı odanız size de mi kapalı,
kendi kendinize bile mahrem misiniz?
Ne kadarınız gerçek sizin?
Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?
Bıktığınız olmuyor mu kendi yalanlarınızdan,
hiç kendinizden sıkıldığınız olmuyor mu,
kendinizi bir yerlerde terkedip de gitmek
istemiyor musunuz,
bütün yalanlarınızdan uzak bir yere?
Şöyle rahatça bütün duygularınızı,
bütün düşüncelerinizi söyleyebileceğiniz bir diyara,
kendinizi bile yanınıza almadan.
Ah aslında ben onu seviyordum diye ağlayacağınız
kimleri saklıyorsunuz koynunuzda,
yüksek sesle eleştirip de
içinizden hak verdiğiniz hangi düşünceler var,
kendinizi akıllı bulurken aslında gizlice kendi
korkaklığınızdan utandığınızın itirafını nerelerde
gizliyorsunuz?
Ne kadarınız gerçek sizin?
Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?
Bunu hiç düşündüğünüz oluyor mu
yoksa bunu düşünmek bile yasak mı size?
Neler var kırkıncı odada?
Otuzdokuz odadan yapılmış hayatınızı,
kırkıncı odanın kapısını açmamak için yalandan mı
yaşıyorsunuz?
Niye yapıyorsunuz bunu?
Açsanıza kırkıncı odayı yağmurlu bir gecede
belki...
Belki de hiç açmazsınız,
kapalı bir odayla yaşarsınız bütün ömrünüzü,
kendinizden sıkılarak...
Ahmet Altan
bir varmışım
gerçekte var mıydım yok muydum
ne vardım
ne yoktum
herkes kadar vardım
herkes kadar yok.....
birileri için vardım....
birileri için hiç olmadım.....
kendim için ne kadar vardım ???
var mıydım yok muydum????
yaşandıklarım gördüklerim içinde
ne kadar vardım????
ne kadarı bendim
ne kadar kendim için kararlar aldım
kararlarımın ne kadarını uyguladım...
kendim için neler sadece kendim için
neler yaptım...
bir şeyler için yaptım mı...
ne kadar yaşadım kendim için
ömrümüm kaçta kaçı eder kendime ayırdığım bölüm.........
18 Eylül 2010 Cumartesi
AŞK İKİ KİŞİLİKTİR /ATAOL BEHRAMOĞLU
http://fizy.com/#s/1m9mp8
AŞK İKİ KİŞİLİKTİR
Değişir rüzgarın yönü
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir.
Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş, gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşayamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
ATAOL BEHRAMOĞLU
AŞK İKİ KİŞİLİKTİR
Değişir rüzgarın yönü
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir.
Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş, gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşayamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
ATAOL BEHRAMOĞLU
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)